31 Temmuz 2010 Cumartesi

Chocoist ımm biraz tat


İstanbulun o minicik daracık,ufacık,bebek yokuşunda bir çikolata butiği.Keşfedilesi bir mekan burası çikolata krizlerini nefis tatlarla dindirecek bir mekan.

Soley Arı'nın evimsi ufak çikolata dükkanı.Buram buram taze yapılmış çikolata kokuyor her yer.

Gidip bir önlük alıp evde çikolata mı yapsak her yer çikolata olsa da ev çikolata koksa.Sonra da afiyetle yesek.Ya da hiç kendimizi yormadan yolu çikolatacımızda mı bulsak?

Françoise Hardy


1944’te Paris’de doğan Françoise Madeleine Hardy, müziğe gitarla başlar. 17 yaşında klüplerde şarkı söyler. 1962 yılında tüm Avrupa’da hit olan Tous les garçons et les filles ile yükselişe geçer. Daha sonra Hardy, 1963’te L’amour s’en va isimli şarkısıyla Monako’yu Eurovision şarkı yarışmasında temsil eder.Françoise Hardy, aynı zamanda, Sylvie Vartan ve France Gall ile birlikte Fransız rock’n roll’u olan Ye-ye ekolünü temsil eden sanatçılardan birisidir
Hardy, zirveye tırmandığı ilk 18 ayda Edith Piaf’ın hayatı boyunca sattığı plak ve albümlerden fazla satış yapar.
Şarkılarının sözlerini kendisi yazan Françoise Hardy, İngilizce, İtalyanca, İspanyolca ve Almanca şarkılar da seslendirmiştir.
Ayrıca benim çok beğendiğim kadınlardan biridir.Onu dönemin diğer güzellerinden ayıran farklı bir suratı vardır.Çok güzeldir.

Balzamin

Sen el kadar bir kadınsındır
Sabahlara kadar beyaz ve kirpikli.
Bazı ağaçlara kapı komşu,
Bazı çiçeklerin andırdığı.
İş bu kadarla bitse iyi;
Bir insan edinmişsindir kendine,
Bir şarkı edinmişsindir, bir umut
Güzelsindir de oldukça, çocuksundur da
Saçlarınla beraber penceredeyken
Besbelli arandığından haberli Gemiler eskirken,
deniz eskirken limanda Sevgili.
CEMAL SÜREYA

Renk Menk

Drapeyi çok severim.Hele elbisede bir tatlı durur ki sormayın.Beni heycanlandırır.Hep öyle bir elbisem olsun istesem de daha nedense olmuş değil.Ha bir de ayakkabıda da zevkliysen bir şirin oluyor.Sorbe renklerle birleşince hele ayrı bir tarz,bir dikkat yaratıyor.Pastel tonlar nedense çok güzel ve asil renkler.Gidip duvarımı pastel bir renge boyatmalıyım şu an buna karar verdim.
Renklerin insanların hayatında oluşturdukları müthiş bir yaşam enerjisi var.Her rengin bir anlamı,bir enerjisi,bir ruhu var.Beyazın masumiyeti,siyahın şeytanlığı,karanlığı.
Hayatına renklerle yön verip renklerini değiştirmek lazım.O yüzükler vardı takınca ruh halini yansıtan.Mavi olunca sakin olduğunu gösteriyordu falan. Hepimizin hayalleri,hayatları böyle inişli çıkışlı bu yolda hayata biraz renk katmak gerek,hayatı renklendirmek,hatta gökyüzünü boyamak.

İNTİHAR

Sen tam tabancayı Şakağına dayamışsın;
Kapı açılıveriyor
Ve üstündekileri
Bir bir fırlatıp atan
Bir leylak sesi...

CEMAL SÜREYA

Sonu Yazma Heycanı

İnsanoğlu ne garip hemen kaçmaya meğilli,korkak.Herşeyi sonlandırma arzusu içinde kendini sevmediği durumlardan,acılarından hemen sıyırma,üstelik bununla kendini cezalandırma peşinde.Sonsuzluktan mı korkumuz acaba ya da net olmayandan ucu açık olandan belki de.Hayatımız da ki herşeye pragmatik bakmaya odaklanmışız ayarlarımız yapılmış.
Ama bilmeden yaşamak daha mı güzel ya da değil mi ?Sonlandırmaya gitmeden önce emek vermek,savaşmak bir daha bir daha ve bir daha ve hergün düşmek gerekmez mi? Herkesi koyun gibi gütmüşler mi ?Yapma evladım,kaç evladım,boşver evladım,aman uğraşma evladım diye mi alıştırmışlar ki bilemedim.

O zaman;
Sonuna kadar sonu gelmesin diye

Anında Anı Dondurmak


Çekilen fotoğraflarımızı anında basan bir makina bir fotoğraf makinası Polaroid.


Hedef kitlesi belliydi iyidi kullanışlı farklıydı.Bir tarzı vardı bence.Hatırlarım bizde de vardı küçükken.Anneme pozlar verir sonra makinanın üzerine atalar,çıkan fotoğrafı alır koşarak sallardım hemen görebilmek için.

Fotoğraftaki renkler bir nostaljik hava verirdi bana ufak çizgileri minik defoları stilize edilmiş gibillerdi.Ben makinayı hep sahibi ile özdeşleştirdim.Aklımda bir eskiz yarattım insanları ve makinaları birbirine kattım.

Bir de Analog makinalar vardı.Geçen sene temel tasarım eğtimi alırken elimden düşmeyen bir zenit vardı.Yağmur,fırtına demeden çıkıp ne uğraşmıştık.Çektiğim fotoğrafları ilk baskıya verdiğimde birden yıllar öncesine gittim teknoloji ne kadar hızlı değişim göstermişti geçen sürede aman allahım.Analogların o gerçek renkleri inanılmazdır,muazzamdır.Fotoğrafı öğrenmek için fotoğrafın özüne inmek gerek.Tadı bambaşka.


Şimdilerde Polaroid Pogo var.Hemen edinmek gerek.

The Blind Side


The Blind Side, John Lee Hancock tarafından yazılan ve yönetilen bir Amerikan dram filmi. Michael Lewis'in 2006 yılında yayımlanan The Blind Side: Evolution of a Game adlı romanından uyarlanan film babasını hiç tanımamış ve annesi uyuşturucu müptelası olan Afro-Amerikan bir çocuğun futbol kariyerini anlatmaktadır.


Normalden iri olan ve 13 kardeşinin arasında hiç ilgi görmeyen Michael Oher bir gün Bay ve Bayan Toughy tarafından evlatlık alınır ve hayatı değişmeye başlar.

Okuma ve yazması olmayan Michael yeteneğinin farkına varıp futbola başlar.

Ulusal Futbol Liginin en çok aranan oyuncularından biri olacağını kimse tahmin edemezdi.


Film yapılacak olan 82.Akademi ödülleri'nde 2 adaylığa sahip olup bunlardan biri de en iyi film kategorisidir.

Aynı zamanda Sandra Bullock bu filmle 2010 yılında yapılan Akademi Ödülleri'nde en iyi kadın oyuncu dalında Oscar ödülü kazanmıştır. Sandra Bullock The Blind Side ile en iyi kadın oyuncu Altın Küre ödülüne de layık bulunmuştur.


imdb:7.7/10
yasemin:8/10

Synecdoche, New York


Charlie Kaufman'ın yönetmenliğini ve senaristliğini yaptığı 2008 yapımı film.

Philip Seymour Hoffman'ın başrolünü üstlendiği filmin kadrosuna, Catherine Keener, Michelle Williams, Samantha Morton ve Emily Watson var.

Film, New York şehrinin minyatür bir kopyasını evinin bir köşesinde yapmaya çalışan çatlak ve çapkın bir tiyatrocuyu anlatmaktadır.

61. Cannes Film Festivali'nde büyük ödül Altın Palmiye için yarışan filmlerden biriydi



Film ismini nereden alıyor?


Schenectady, ABD'de New York Eyaleti'nde bulunan Schenectady İlçesi'nin aynı adı taşıyan bir kentinin adıdır. Filmin bazı bölümleri burada geçmektedir.
Synecdoche kelimesi ise ikna edici güzel söz söyleme ve hitabet sanatı (yani Retorik) ile ilgili teknik bir deyiş olup Yunanca kökenli bir kelimedir. eşzamanlı anlayış, kavrayış anlamına gelen Yunanca synekdoche (συνεκδοχή) kelimesinden köken almıştır. "Dar anlamlı bir sözcüğü geniş anlamda kullanma" gibi bir anlama gelir.Örneğin "Büyük Britanya" yerine sadece "İngiltere" denmesi gibi.
Filmin adı her iki kelimenin karışımından oluşur. Bir yer adı olan Schenectady, New York'taki Schenectady kelimesinin yerine Synecdoche konmuştur.



imdb:7.3/10

yasemin:7/10

Balance


The universe is sacred.You cannot improve it.
If you try to change it you will ruin it.
If you try to hold it,you will loose it.

Lao Tzu-Tao Te Ching

24 Temmuz 2010 Cumartesi

Kıskanç Kadın


Taaa 44 yıl önce çekilmiş bir Türk Filmi.
Yönetmenliğini Nuri Ergun üstlenmiş.Oyuncular arasında Hülya Koçyiğit,Cüneyt Arkın,Çolphan İlhan,Suna Pekuysal gibi isimler var.
Film Alfred Hitchrock'un senaryosundan uyarlanmış.Çolphan İlhan'nın müthiş oyunculuğu göz kamaştırıyor.Film siyah beyaz olmasıyla nostalji havasını iyice hissettiriyor.

19 Temmuz 2010 Pazartesi

13 Temmuz 2010 Salı

Kitlelerin Dehasından bir kıta

Sanat Yaratamadıklarından
Sanatı Anlayamazlar
Yaratma Başarısızlıklarını
Dünyanın Beceriksizliğine Yorarlar
Yarını düşlüyoruz ve yarın gelmiyor;
Gerçekten istemediğimiz zaferler düşlüyoruz.
Yeni gün çoktan geldiği halde,
Yeni bir gün düşlüyoruz.
Yapılması gereken savaşlardan kaçıyoruz.
Çağrıyı duyuyoruz; ama hiç önemsemiyoruz;
Gelecek henüz bir planken,o gelecek için ümitleniyoruz.
Her gün kaçtığımız bilgeliği düşlüyoruz,
Kurtuluş elimizdeyken,kurtarıcı için dua ediyoruz.
Ve hala uyuyoruz.
Ve hala uyuyoruz.
Ve hala dua ediyoruz.
Ve hala KORKUYORUZ

The Kid


Charlie Chaplin'in yönetmenliğini, yapımcılığını ve başrolünü üstlendiği, 1921 yapımı sessiz filmdir.Edna, çocuğunun babası olan genç ressam tarafından yüzüstü bırakılmış yalnız bir kadındır. Çocuğuna bakamayacağına karar verince iyi bakılması umuduyla onu zengin bir evin önündeki lüks arabaya bırakır. Kısa bir süre sonra yaptığından pişman olup çocuğu almaya geldiğinde ise çok geç kalmış olduğunu anlar; zira araba o sırada çalınmıştır. Arabayı çalan iki adam çocuğu fark ettiklerinde onu fakir mahallelerin birinde sokağa bırakırlar. Oradan geçen Charlie çocuğu sahiplenmek zorunda kalır.
Filmi izlerken kendimi türk filmi izler havasına kaptırıp iyice filme kaptırdım.Neden mi?
Çünkü Türk Filmleri Charles Chaplin'e çok şey borçlu sanırım.
imdb:8.3/10

12 Temmuz 2010 Pazartesi

Angel-A


Luc Besson filmi.


Andre, şehrin yarısına onbinlerce dolar borcu olan yeteneksiz bir dolandırıcıdır. Alacaklılarının peşinde olmasından dolayı çareler aramaya başlar. Kendini teknik olarak Amerikalı gördüğü için Amerikan konsolosluğuna başvurur ama beklediği yardımı bulamaz.Güvenliği için hapse girmeyi bile göze alır ama bunda da başarılı olamaz. Fakat kaderi, tesadüfi bir şekilde karşılaştığı uzun bacaklı Angela’nın ona yardım etmesiyle farklı bir yol almaya başlayacaktır.


Paris sokaklarının alışılagelmiş kalabalığından uzak, parlak ışıkların aydınlattığı derin bir sessizlik içindeki sokaklarda geçen Angel-A, Luc Besson’un 10. yönetmenlik deneyimi. Jamel Debbouze, Rie Rasmussen, Gilbert Melki ve Serge Riaboukine’in rol aldığı filmi, Luc Besson 10 yıl evvel yazmaya başladığını belirtiyor.


Filmin bir diğer özelliği ise Siyah-Beyaz olması.Fransızların yine o çekici konuşması içinde film ayrı bir sarıyor.Böyle Fransızca öğrenesim geldi benim.


imdb:7.0/10

yasemin:8/10

inglorious basterds


imdb:8.4/10

yasemin:9/10



Akşam otururken Emirin aaa bunu izle demesi üzerine cd yi çıkarıp taktık.Böylece film boyunca çıkaracağım ayy,iyakk,off,allah kahrı gibi ses efektlerinin doğması böyle başladı.Shosanna karakterini hayranlıkla izledim.Yaşam tarzı,bir sinemanın başında olması,biraz da bohem bir hava! İzleyiciyi kendine hayran bıraktıracak nitelikteydi.
Oyuncular;
Brad Pitt (Lt. Aldo Raine) , Diane Kruger (Bridget von Hammersmark) , Eli Roth (Sgt. Donnie Donowitz) , Mike Myers (General Ed Fenech) , B.J. Novak (PFC Utivic) , Christoph Waltz (Col. Hans Landa) , Mélanie Laurent (Shosanna Dreyfus) , Michael Fassbende (Lt. Archie Hicox) , Daniel Brühl (Pvt Fredrick Zoller) , Til Schweiger (Sgt. Hugo Stiglitz) , August Diehl (Major Dieter Hellstrom) , Sylvester Groth (Joseph Goebbels
Bir Quentin Tarantino filmi.Senaryosuda Quentin Tarantino'ya ait.
Konusu;
“Inglorious Basterds”ın konusu, Alman işgali altındaki Fransa’da başlar. Çok sevdiği ailesinin, Nazi Albay Hans Landa’nın (Christoph Waltz) tarafından katledilmesine tanıklık eden Shosanna Dreyfus (Melanie Laurent) adlı kadın, katliamdan kılpayı kurtularak Paris’e kaçar. Orada sinema salonu sahibi ve işletmecisi olarak yeni bir kimlik edinir.Aynı günlerda Avrupa’nın başka bir köşesinde Teğmen Aldo Raine (Brad Pitt), Yahudi askerler tarafından kurulan bir grubu düşmana karşı misilleme yapma amacıyla organize etmektedir. Düşmanları tarafından “Piçler” yakıştırmasıyla bilinen Raine’ın grubu, Nazi Almanyasının önde gidenlerine zarar verme misyonunu üstlenmiştir. Bu amaçla, Alman sinema oyuncusu ve gizli ajan Bridget Von Hammersmark (Diane Kruger) ile işbirliği yaparlar. Shasoanna’nın kendi intikamını alma planlarını yaptığı bir sinema salonunun çatısı altında hepsinin kaderleri kesişecektir.

5 Temmuz 2010 Pazartesi

Being John Malkovich



imdb:7.9/10
yasemin:8/10

Being John Malkovich 1999 yapımı.

Senaryosunu Charlie Kaufman yazmış, yönetmenliğini Spike Jonze yapmıştır.
Film En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu, En İyi Yönetmen ve En İyi Özgün Senaryo dalında Oscar'a aday gösterilmiştir.

Film'den sonra kuklacılık mesleğini kutsal ilan ettim.
İnsanların doyumsuzluğunu tekrar hatırladım.
Charlie Kaufman'a ne desem hala bilemedim.

Ömer Faruk Tekbilek



Ney Üstadı



Zurna,klarnet,bağlama,ud ve bir çok vurmalı çalgıyı da ustalıkla çalabilmektedir.Hatta bu enstrumanları kendisi yapıyormuş.

Adana’da 1951 yılnda dünyaya gelmiş ve ilk müzik derslerini çok küçük yaşlarda ağabeyi Hacı’dan alarak musikiyle tanışan Ömer Faruk, ileriki yillarda İstanbul’a giderek, Orhan Gencebay, Mine Koşan, Ahmet Sezgin gibi müzik dünyasinin değişik simalariyla çalişmanın dışında, mevlevi dervişleri ve Aka Gündüz Kutbay gibi ünlü neyzenlerle tanışmış ve onlardan da çok etkilenmistir.


Daha sonra 20'li yaşlarda gittiği ABD’ ne yerleşerek, Türk musikisine, kendi yorum ve sevgisini de katıp yaptığı albümler ve verdigi konserlerle evrensel platforma taşınmış.Burada çok başarılı olmuş. Dünyada isim yapmiş bir çok sanatçı ile de birlikte çalışarak, kendisini müzik dünyasında hem sevdirmiş hem de iyi bir yer edinmiş.

4 Temmuz 2010 Pazar

Dead Poets Society



BOL BOL ŞİİR



Özgürlüğü, hayatı yeniden anlamayı, dünyaya farklı açılardan bakmayı öğreten bir film.
Bol bol FT anımsattı bana.

http://www.imdb.com/title/tt0097165/
http://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%96l%C3%BC_Ozanlar_Derne%C4%9Fi

imbd:7.8/10
yasemin:9/10

Yönetmen:Peter Weir
Senaryo:Tom Schulman
Oyuncular:
Robin Williams (John Keating) , Robert Sean Leonard (Neil Perry) , Ethan Hawke (Todd Anderson) , Josh Charles (Knox Overstreet) , Gale Hansen (Charlie Dalton) , Dylan Kussman (Richard Cameron) , Allelon Ruggiero (Steven Meeks) , James Waterston (Gerard Pitts) , Norman Lloyd (Bay Nolan)

3 Temmuz 2010 Cumartesi

Adaptation


imbd:7.9/10

yasemin:7/10




Filmi izledikten sonra hemen annemi aradım.Annemin bir diğer işinin bitkiler olması ve bunun üzerine ''herbology''okumuş olması aramamda ki en büyük sebebti elbette ki.Onunla biraz bitkiler ve yararları gerçeklikleri,iyileştirme özellikleri üzerine konuşup derhal bu filmi de izlemesini söyledim.

Film bir yandan senaryo yazmak üzerine kurulmuşken,film içinde film olma özelliğini taşıyor.
Yönetmeliğini Spike Jonze'in yaptığı filmin senaryosuda Charlie Kaufman'nın elinden çıkma. Nicholas Cage,Meryl Streep ve Chris Cooper Başrolleri paylaşıyor.
Biraz daha bilgi;
so haaaappppyyyy tooogetherrrrrrrrrrrrr

2 Temmuz 2010 Cuma

Otostopçunun Galaksi Rehberi




Hayalinizin sınırlarını biraz zorlayın.Yaratıcılıkla harmanlayın,biraz mutluluk,biraz düşünce katın işte size Otostopçunun Galaksi rehberi.

Filmi izlerken oturduğumuz yerden oha gördün mü?Geri sar abi.Hassiktir oğlum çok iyidi!efektlerini bolca verdiğimiz bu filmde hem güldüğümüz hem düşündüğümüz oldu.Bir an çocukluğuma dönüp o zamanki tavan yapmış hayalgücümü geri istedim.

Hatta bir yerde uzay gemisindeydiler ve kapak açıldı bunlar aşağı düştü,nasıl gerçek edası verilmişse ben de kendimi uçurumdan düşüyormuş gibi hissettim.



imdb:6.6/10

yasemin:10/10

Yönetmen:Garth Jennings

Senaryo : Douglas Adams
Oyuncular :
Martin Freeman, Sam Rockwell, Mos Def, Zooey Deschanel, Bill Nighy